https://www.flickr.com/photos/tootiki/11036218406 |
Bu haftanın benim için oldukça naif bir misafiri oldu. Kendisinin ismi Virginia Woolf. Bir anlamda düşüncelerimin yüz yıl önceki sözcüsü olduğunu hissettirdi bana.
Kendine ait bir odan olmalı diyerek konuya bir giriş yaptı ve beni alıp bambaşka diyarlara götürdüğü bir konuşma oldu sanki aramızdaki. Çünkü daha önce hiçbir yazarda 'ben de kafamda tam olarak bu şekilde ifade etmiştim.' dediğim bir fikre rastlamamıştım. Ancak bu kez okuduğum çoğu sayfa kendimi ona yakın hissettirirken, bir çok yerde ise naif ruhuyla bir yerlerde karşılaşmış olma ihtimalimizi düşündürdü. Bilinç akışı tekniğinin de önemli temsilcilerindendir. Kitap bu teknikle ilerlemekte ve sık sık düşüncelerin doğal akışı bizlere verilmekte. Bu akış içerisinde Virginia feminist bir tutumla ilerlemekte dememiz yanlış olmaz. Çünkü konu kadınların kurmaca ile olan ilişkilerini ele alırken geçmişte kurmaca eserler arasında kadın yazarların hiç yok denebilecek kadar azınlıkta olduğunu ve aslında erkek yazarlar tarafından sıkça hor görüldükleri anlatmakta. " Ne olursa olsun, eğer bir konu çok tartışmalıysa -cinsiyetle ilgili her türlü mesele öyledir- hakikati söyleyemeyiz." der, daha kitabın ilk sayfalarında. Kadınların içerisinde bulunduğu zor koşullar altında okuma yazma öğrenmeleri bile mümkün değilken yazın dünyasının içerisinde yer almalarının mümkün olmayacağını sıkça dile getiriyor. ama bu noktada kitabı daha çok sevmeme sebep olan kadınlar ve kurmaca konusunu bambaşka bir perspektiften ele alıyor ve bunu bizlere sunuyor oluşu. Salt fikirlerin değil, kurgusal bir yolun izlendiği bu perspektif benim başlangıçta beklediğimden çok daha farklıydı.
Virginia Woolf'un satırlarını okurken hayat hikayesine biraz daha yakından bakmaya karar verdim. İngiliz yazarın geçirdiği bunalım sonucu intihar ettiğini öğrenmek beni bir miktar üzdü. Hayat hikayesni okumasam kendisini ruh eşim ilan etmeyi düşünüyordum.. Kitaba dönecek olursam, ilk Woolf kitabım ama son olmayacağına eminim. özellikle kitap boyunca verdiği kadınsı o hikayeye rağmen son kısımlarda ancak eril ve dişil enerjinin bir arada olmasının insanı huzura erdireceği fikrine doğru bir yönde bitiriyor anlattıklarını. Tüm bunlar kendime ait odamda kitabı okurken daha şanslı ve mutlu hissetmemi sağladı. Velhasıl kendisini okuyunuz, okutturunuz efenim.
"Yaşlı olan seksenine yakındı;biri ona hayatınızın nasıl bir anlamı vardı, diye soracak olsa alacağı yanıt, Balaklava Savaşı için sokakların aydınlatıldığını hatırlıyorum olurdu, ya da Kral Yedinci Edward'ın doğumu şerefine Hyde Park'ta top atıldığını duymuştum, derdi. Yaşanan bir anı tarihiyle ve mevsimiyle belirlemek amacıyla 1868 yılının 5 Nisan'ında ya da 1875 yılının 2 Kasım'ında ne yapıyordunuz diye sorulsa boş boş bakar, hiçbir şey hatırlamadığını söylerdi. Çünkü bütün yemekler pişirilmiş, tabak-çanak yıkanmış, çocuklar okula gönderilmiş, dünyaya çıkılmıştır. bütün bunlardan geriye hiçbir şey kalmamıştır. Hiçbir biyografi ya da tarih kitabında bununla ilgili bir not yoktur. Romanlar da, ister istemez, yalan söylerler. "
- Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda, Kırmızı Kedi Yayınevi; 2017
Yorumlar
Yorum Gönder